Başlıca Farklar;

  • Ruh hemen hemen her dinde yer alan, kişinin özünü oluşturan, kişisin kendi zatıdır,
  • Hayalet, genellikle ölen kişiyle ilgili bir görüntü veya bir histir,
  • Günümüzde, insan ruhunun olduğu kabul görülmüştür, ancak hayalet in varlığı ispat edilememiş ve inanan sayısı çok azdır,
  • Dinimizde ruhun varlığı kesin olarak vardır, insanın bedeni ölse bile ruhu ebedi yaşayacaktır,
  • Hayaletler, genelde çizgi film, roman ve sinema filmlerinde sıklıkla konu edilir,
  • Hayalet genellikle ölü insanın görüntüsü olarak akıllarda yer tutar,
  • Gördüğünü iddia ettiğimiz hayalet bilinç altımızın bize oynadığı bir oyun olabilir,
  • Hayaletler mecazen bu dünyada görülüp bu dünyaya ait olabilir, ancak insan ruhu bu dünyaya ait değildir,
  • Hayaletler genellikle medyumlara oyuncak olurken, ruhlara çok karışmazlar,

Detaylı Açıklamalar;




Ruh ile can kavramları arasında kimi kültür, din ve felsefelerde bir ayrım yapılmamış, kimilerinde ise bir ayrım yapılmış olmasına ve bu kavramları belirten iki ayrı ya da birkaç terim olmasına rağmen, sözkonusu terimler, çeşitli nedenlerle (aralarındaki farkın muğlak bir mesele olması veya farkı bilmeyenlerce aynı anlamda kullanılması vs.) sık sık aynı kavramı belirtmek üzerine birbirlerinin yerine kullanılagelmişlerdir. Can terimi kimi görüşlerde yalnızca insanlar için ve Aristo’nun görüşünde olduğu gibi, zihinsel etkinliklerle (örneğin düşünce) ilgili olarak kullanılırken, kimi görüşlerde de bir canlıyı cansızdan ayıran özelliklerle nitelendiğinden, tüm canlılar için kullanılır. İnsan varlığını üçlü bir yapıda ele alan kimi görüşlerde ise ruh ile madde (fiziksel beden) arasında “yarı maddi” üçüncü bir unsurun bulunduğu varsayılır. Ruh ise genellikle öznel (sübjektif) bir varlık olarak ele alınır, kişisellik, bireysellik gösterir.

Pavlus’un ruh (pneuma), can (psyche) ve beden (soma) şeklinde üçlü bir ayrım yaptığı görülür. Pavlus’un Selanikliler’e Birinci Mektup’ta ve Korintoslular’a Birinci Mektup’ta (15/44) yazdıklarına bakılırsa, insan varlığının en ulvi, en yüksek kısmı ruhtur; fakat ruhun beden üzerindeki etkisi psyche aracılığıyla olmaktadır.

İlk konsil olan İznik konsili (M.S.325) sırasında erkeğin canı kadar ilahî bir doğası olmamakla birlikte kadının da bir canı olduğu kabul edilmiştir.Önceleri ruh (Fr. l’esprit) düşünceye, can (Fr. l’âme) da hislere bağlanıyordu. 11. canon’da  insanın iki canı olduğundan sözediliyordu. 869 yılında İstanbul’da toplanan konsilde 11. canon’dan ruhun iptal edilmesi (çıkarılması) kararı alındı; bununla birlikte canın ruhsal bir kısmı olduğu kabul edilmişti. Ruh ile can arasındaki kavram karışıklığı da bu dönemde başlamıştır. Böylece ruh, can ve beden üçlemesi can ve beden ikilemine indirgenmiş oldu ve “ruh ile beden arasında dengeleyici ve uyum sağlayıcı can” anlayışı terk edilerek, bedenle zıtlık gösteren can ya da ruh anlayışıyla ifade edilen düalist anlayışa geçildi.

İstanbul patriği Fotios’a muhalif olanlar, onu insanın iki canı olduğunu ileri sürme konusunda yalancılıkla suçladılar. Fotios görevden alındı ve daha sonra görevi tekrar kendisine iade edildi. Fotios 879-880’de İstanbul’da bir konsil düzenledi ve bu konsil toplantısında 869’da alınmış kararlar iptal edildi. Roma, önceleri bu konsili tanımış ve Papa, Fotios’la iyi ilişkilerini sürdürmüşse de, Katolik ve Ortodoks kiliselerinin yol ayrımından sonra bu konsil Roma tarafından tanınan konsiller listesinde yer almamıştır.

Yine de, günümüzde bazı Hıristiyanlar insanın beden (eski Yunanca’da soma), can (psyche), ve ruh (pneuma) şeklinde üçlü bir yapıda olduğunu kabul ederler. Bununla birlikte Kitab-ı Mukaddes üzerinde çalışmalarda bulunan modern ulemanın çoğu kitaptan yaptıkları pek çok alıntıda bu iki terimi birbirinin yerine kullanmakta ve böylece üçlü yapıyı ruh ve beden şeklinde ikili yapıya indirgemektedirler.

Ruhçu Görüş

Deneysel ruhçuluğu savunanlar, hayaletleri popüler kültürde anlaşılan anlamda düşünmezler. Onlar da popüler kültürde anlaşılan anlamda hayaletlerin olmadığını düşünürler. Deneysel ruhçuluktaki fantom kavramı popüler kültürdekinden tamamen farklıdır. Zaten bu yüzden Türk ruhçular hayalet terimini kullanmaz, fantom terimini kullanırlar. Deneysel neo-spiritüalizme göre, fantomlar ruhsal bir faaliyet sonucunda oluşmakla birlikte, ne ruhtur ne de ruhun perisprisidir. Fantom fenomenleri deneysel neo-spiritüalizmde esas olarak 3 grupta ele alınır:[1]

  • Fiziksel medyumluk deneylerinde oluşan ektoplazmik fantomlar: Neo-spiritüalist görüşe göre, bunlar, materyalizasyon ve demateryalizasyon tekniklerini kullanan medyumun, ektoplazmasını kendi perisprisiyle biçimlendirerek oluşturduğu fantomlardır. Bunların oluşumu için bedensiz bir varlık ile irtibata geçilmiş olması şart değildir. Bedensiz bir varlığın mevcudiyetinin söz konusu olduğu durumlarda da medyum, bedensiz varlıktan aldığı tesir ve imajları perispri-akışkanlar yoluyla ektoplazmasına yansıtarak fantomu yine kendisi oluşturur.
  • Perisprinin etkisi altında, süptil maddelerin yoğunlaşmasıyla oluşan, duble ve seyyal ikiz adıyla bilinen fantomlar.
  • Tekinsizyer fantomu: Cinayette olduğu gibi, bazı normal-dışı ölüm koşullarında can çekişen kişinin bıraktığı imaj yüklü vibrasyonların o mekana gelen hassas kişilerce paranormal olarak algılanması sonucunda hassas kişinin fantom algılaması.




Etiketler:

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir